Telefon:
+90 (312) 911 81 94

Adres:
​Çetin Emeç Bulv. Yukarı Öveçler Mh. Lizbon Cd. No: 2/3 Çankaya, Ankara

hakaret suçu ve cezası

Hakaret Suçu ve Cezası

Hakaret suçu, bir kimsenin onur ve saygınlığını rencide etmek kaydıyla kişiye yöneltilen her türlü davranışlardan oluşur ve hakaret suçunun cezası TCK m.125’te düzenlenmiştir. Hakareti oluşturan şey sadece sövmek değildir, sövmenin dışında rencide edici eylemlerde bulunmak da hakaret kapsamına girebilir. Kişinin onur ve saygınlığını rencide etmek kaydıyla kişiye sövmek, hareket yapmak, ifade göndermek gibi tüm eylemlerin hakaret oluşturabileceği söylenebilir. Örneğin, kişinin fotoğraf ve kişisel bilgilerini kullanmak suretiyle iki ayrı internet sitesine üye yapılarak, kişiyi “erkek arayan bayan” olarak göstermek hakaret suçunu oluşturmaktadır. (Yargıtay 4. CD. 2012/32683 E. 2014/1109 K. 20/01/2014 T.)

Hakaret suçunun düzenlendiği TCK m.125 şu şekildedir:

  1. Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
  2. Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
  3. Hakaret suçunun;
    • Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
    • Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
    • Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,

İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. 

  1. Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
  2. Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.

Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK’dan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek, hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir.

Hakaret Suçu ile Korunan Hukuki Değer

Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı ve diğer bireyler nezdindeki saygınlığıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14 Ekim 2008 tarihli ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere, hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı ve diğer bireyler nezdindeki saygınlığıdır. Bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye yönelik olması gerekmektedir.

Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek suretiyle gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişkenlik gösterebilmektedir.

Kamu görevlileri veya sivil vatandaşlara yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi gerekmektedir. Sözlerin açıkça onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.

Eleştiri ise, herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.

Her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.

Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken işlevlerini etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunludur. Bununla birlikte, demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faaliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek, Anayasa’dan kaynaklanan düşünceyi açıklama özgürlüğünün bir sonucudur. Eleştirinin sert, kaba ve nezaket sınırlarını aşan bir üslupla yapılması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir durumdur. Ancak, eleştiri yapılırken, görüş açıklama niteliği taşımayan küçültücü ve aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı ve düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Çünkü olgu isnadı, kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale olarak kabul edilebilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler bir değer yargısı içeriyorsa ve somut bir olgu isnadından bahsedilemiyorsa, AİHM, bu değer yargılarını destekleyecek “yeterli bir altyapı”nın mevcut olup olmadığını göz önünde bulundurur. Çünkü değer yargılarının dahi belli bir düzeyde olgusal temele dayanması gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı, AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir. Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delillerin sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Bu deliller sunulamadığı takdirde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.

Hakaret Suçunun Unsurları

Hakaret suçu, Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş olup, belirli unsurların varlığı halinde oluşur. Bu suçun oluşabilmesi için öncelikle failin, bir kişiyi aşağılayıcı, küçük düşürücü veya onur kırıcı ifadeler kullanması gerekir. Bu ifadeler sözlü, yazılı veya görsel olabilir. Ayrıca, hakaretin mağdura doğrudan ulaşması veya üçüncü kişiler aracılığıyla mağdura iletilmesi gerekmektedir. Suçun manevi unsuru ise kasttır; failin hakaret niteliğinde olduğunu bilerek ve isteyerek bu fiili işlemesi şarttır. Hakaretin gerçekleştiği ortam ve koşullar, örneğin huzurda veya gıyapta olması suçun niteliğini etkilemektedir. Bu unsurların birlikte değerlendirilmesi, hakaret suçunun varlığını belirleyerek hukuki süreçte failin sorumluluğunu ortaya koymaktadır.

Hakaret Suçunun Maddi Unsuru

Hakaret suçunun maddi yönden unsurlarını, somut bir fiil veya olgu isnat etmek ve sövmek oluşturur. Bu unsurlardan biri veya ikisi birlikte meydana geldiğinde hakaret suçundan bahsedebiliriz.

1- Somut bir fiil veya olgu isnat etmek

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) hakaret suçunun seçimlik hareketlerinden birisi somut bir fiil veya olgu isnat etmektir.

İsnat olunan fiil veya olgunun, kişinin onur, şeref veya saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması gerekir. Mağduru somut olarak rencide etmiş olması gerekmez, rencide edebilecek nitelikte olması yeterlidir. Yapılan somut fiil veya olgu isnadının, kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olup olmadığı, toplumda hakim olan örf, adet ve düşünce yapısına göre belirlenir. Bu bağlamda, isnat olunan fiil veya olgunun toplumun en azından büyük bir bölümü tarafından onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek bir nitelikte görülmesi gerekmektedir.

Örneğin, bir AVM’nin ilan panosuna bir kadının telefon numarasını ve ismini yazarak “erkeklere masaj yapılır” ilanı asılması ve çok sayıda kişinin kadını aramasına sebep olunması olayında, tahkir kastı olduğundan hakaret suçu oluşmuş kabul edilir.

İsnat olunan somut fiil ve olgunun gerçek olup olmaması önemli değildir.

Ancak, TCK m. 127’ye göre isnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması hâlinde kişiye ceza verilmez. Örneğin, hırsızlık yapan bir kişiye eylemi ispatlandığı takdirde “hırsız” denmesi karşısında faile ceza verilmeyecektir.

Eliyle nah çekmek de hakaret kapsamına giren bir eylemdir.

“Sanığın, suç tarihi itibariyle kendisinden kıdemli olan katılana yönelik olarak, sağ elinin işaret parmağı ile orta parmağının arasına baş parmağını sokup elini yumruk haline getirerek ve kolunu ileriye doğru uzatarak “nah yaparsın” dediği, sözlerinin ve el hareketinin, Türk toplum kültürüne göre hakaret niteliği taşıdığı…” (Yargıtay 19.CD, 10.06.2020 T. 2019/29061 E. 2020/6332 K.)

Somut fiil veya olgu isnadı, TCK m. 125/2 gereğince mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenebilir. Bu durumda da aynı cezaya hükmedilir.

Hakaretin kayda alınması (Ses ve video kaydı)

Telefon yoluyla işlenen hakaret suçunda mağdurun hakareti ses kaydına veya görüntü (video) kaydına alması hukuka uygun olarak kabul edilebilir. Ancak bunun da kıstası da kendisine karşı işlenen suçu ispatlamak amacını gütmek, bir daha kanıt elde etme imkanının olmadığı ani gelişen olaylarda kaydın alınmasıdır. Aksi halde plan kurarak, senaryo dahilinde alınan ses veya görüntü kaydı hukuka aykırı delil olacaktır.

Nitekim Yargıtay da aynı kanaattedir:

“Kendisine karşı işlenen suçları ispat etmek amacıyla kendisinin yaptığı telefon görüşmelerini veya ortam dinlemelerini kayda alan kişinin elde ettiği bu konuşmalar CMK m. 135 kapsamında olmayıp hukuka uygun olan delillerdir (…) Zira katılan eylemi bir başkasının özel hayatına müdahale olmayıp, kendisine karşı işlendiğini düşündüğü suçla ilgili olarak kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyerek, yetkili makamlara sunmak amacıyla güvence altına almaktır. Kişinin kendisine karşı işlenmekte olan bir suçla ilgili olarak, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda karşı tarafla yaptığı konuşmaları kayda alması halinin hukuka uygun olduğunun kabulü zorunludur.”(YCGK, 21/06/2011 T. 2010/5-187 E. 2011/131 K. Benzer kararlar: Y. 2.CD, 2008/11929 E. 2009/922 K. – YCGK 21/05/2013 T. 2012/5.MD-1270 E. 2013/248 K.)

Telefonla hakaret söz konusu olduğunda, sanığın hattın kendisi tarafından kullanılmadığı iddiası varsa, telefon hattına ait sözleşme asılları getirtilerek imza incelemesi yapılmalı; HTS kayıtları getirtilerek yapılan aramaların sanığın ailesi, yakınları ve anne, babasına ait telefon numaralarına ilişkin olup olmadığı araştırılmalıdır. (Yargıtay 4.CD, 16/01/2014 T. 2012/34286 E. 2014/1049 K.)

Diğer yandan hakaret mağdurunun tanıkla hakareti ispat etmek amacıyla yanındaki tanığın hoparlörden dinleyerek hakarete tanık olduğuna ilişkin bir iddia varsa ve bu iddiaya itibar edilmiyorsa, tanıkla birlikte sanığın HTS kayıtları getirtilerek olay tarihinde mağdurla tanığın aynı adreste olup olmadıklarının araştırılması gerekmektedir.

2- Sövmek

Sövmek suretiyle bir kişinin onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunulması durumunda da hakaret suçu oluşur. Sövme eyleminde fail, karşı tarafa somut bir olgu veya fiil isnat etmemektedir.

Bu tür saldırılar, somut bir olayla bağlantılı olmasa bile hakaret suçu kapsamına girer. Örneğin, bir kimseye “serseri”, “alçak” veya “hayvan” demek somut bir fiil isnadı içermez; aynı şekilde, kişiye soyut olarak “hırsız”, “rüşvetçi”, “sahtekâr” veya “fahişe” gibi yakıştırmalarda bulunulması da hakaret suçu oluşturur. Ayrıca, kişinin bedensel kusurlarını ifade etmek veya kişiye bir hastalık atfetmek de hakaret suçu teşkil eder. Örneğin, kişiye “kör”, “şaşı”, “topal”, “kambur”, “kel”, “psikopat”, “frengili” veya “AIDS’li” demekle hakaret suçu işlenmiş olur.

Bu tür ifadelerin hakaret suçu oluşturabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye yönelik olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Bir kişiyi toplum nezdinde küçük düşürmek amacıyla belli bir siyasi kanaatin isnat edilmesi durumunda da hakaret suçu oluşur. Örneğin, bir kişiye “faşist”, “komünist” veya “mülteci” demekle hakaret suçu işlenmiş olur. Bir kişiye yönelik olarak söylenen sözün veya yapılan davranışın küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını belirlerken, toplumda hakim olan telakkileri, örf ve adetleri göz önünde bulundurmak gerekir.

Küfür etmek de hakaret suçu kapsamına girer. Sinkaflı küfürler, hakaret kavramı içerisinde değerlendirilir ve günlük hayatta belki de en sık rastlanan hakaret türüdür. İnsanlar arasında yaşanan tartışmalar sonucunda sinirlenme nedeniyle bu tür küfürler sıklıkla kullanılmaktadır. “Lan” sözcüğü: Sosyal hayatta kişiler arasında diyalogların şiddetlenmesi üzerine sıkça kullanılan “lan” veya “ulan” gibi sözlerin hakaret oluşturup oluşturmayacağı tartışma konusu olmuştur. Yargıtay, eski tarihli bazı kararlarında bu ifadelerin hakaret oluşturduğuna hükmetmişse de, son uygulamalarına göre bu sözcüklerin kaba bir hitap şekli olduğu ve hakaret oluşturmayacağı sonucuna varılmaktadır.

Beddua etmek hareket değildir

Beddua etmek Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre hareket değildir. Beddua etmek, tanrısal ceza dileme olarak nitelendirilerek kaba ve incitici söz olarak değerlendirilmektedir. Gerçekleşmesi yönünde eylemcinin tasarruf veya etkisi yoktur. Beddua etmek, kaba ve nezaketsiz olsa da tahkir ve tezyif edici değildir. Bu sebeple hakaret olarak değerlendirilmemektedir.

“Allah belanı versin” şeklindeki sözler hakaret değil, beddua niteliğindedir. (Yargıtay 4. CD. E. 2012/24981 K. 2014/1337 T. 21.01.2014 )

Duruşmada sanık tarafından hakime sadece “Allah belanı versin” cümlesi ile ortaya konulan bir beddua ifadesi, rahatsız edici olmakla birlikte onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil isnadı veya sövme olmaması nedeniyle TCK’nun 125. maddesi anlamında suç olarak kabul edilemeyecektir. Hırsızlık suçundan hakkında soruşturma başlatılan ve tutuklanması talebiyle hakim önüne çıkartılan sanığın, kendisinin haksız bir şekilde tutuklanmasına karar verildiğini düşünerek bunun sorumlusu olarak gördüğü sorguyu yapan hakime yönelttiği “Allah belanı versin” şeklindeki ifade, beddua niteliğinde, nezaket dışı, kaba ve rahatsız edici bir söz ise de, şikâyetçi hakimin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir. (Yargıtay CGK E. 2014/328 K. 2014/386 T. 16.09.2014)

Mağdurun Yüzüne Karşı Hakaret

Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 125. maddesinin 1. fıkrasında huzurda hakaret ve gıyapta hakaret düzenlenmiştir. Maddenin 2. fıkrasında ise huzura eşit sayılan sesli, yazılı veya görüntülü iletilerle hakaret suçunun işlenmesi düzenlenmiştir. Örneğin, mesaj, mektup veya televizyon yoluyla işlenen hakaretler, 2. fıkra hükmüne girer ve huzurda hakaret ile aynı hükümlere tabi olur. Bu durumda, gıyapta hakaret için aranan “ihtilat” koşulu aranmaz.

Suçun huzurda işlenmiş sayılabilmesi için, failin hakaret içeren sözlerinin doğrudan mağdura ulaşması gerekir; bu durumda herhangi bir aracı kullanılmamalıdır. Eğer hakaret içeren sözler üçüncü bir kişi tarafından mağdura iletilirse, bu durumda huzurda hakaret değil, gıyapta hakaret söz konusu olur ve gıyapta hakarete ilişkin kurallar uygulanır. Ancak, huzurda hakaretin gerçekleşmesi için fail ve mağdurun yüz yüze gelmiş olması zorunlu değildir. Örneğin, failin mağdurun bulunduğu odanın bitişiğindeki odadan, mağdurun duyabileceği şekilde hakaret içeren sözler söylemesi durumunda da huzurda hakaret suçu işlenmiş sayılır.

Gıyapta Hakaret

Gıyapta hakaretin gerçekleşmiş sayılabilmesi için, fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. Bu terimin maddede kullanılması ile kastedilen, failin hakaret içeren fiilini başkalarına duyurmasıdır. Bu kişilerin sayısının en az üç olması gerekmektedir. Yani gıyapta hakaretin oluşması için fiilin en az 3 kişiyle ihtilat edilmesi gerekir.

Failin ayrı ayrı yerlerde ve zamanlarda farklı kişilerle ihtilat ederek hakaret içeren sözleri yayması (dağınık ihtilat) ile toplu olarak üç kişiye duyurması arasında bir fark yoktur. Ancak, dağınık ihtilat halinde hakaret içeren fiilin değişmemesi, aynı kalması gerekir.

Örnek gıyapta hakarette dağınık ihtilat senaryosu şu şekilde olabilir:

Ahmet, arkadaşı Selin hakkında üniversitede arkadaşı Mehmet’e “Selin salağın teki” demiştir. Diğer arkadaşlarına giderek “Selin salaklık yapıyor” demiştir. Burada benzer mahiyette ifadeler kullanarak hakaretin ihtilat şartı yerine getirilmiştir.

Ancak Ahmet, arkadaşı Selin hakkında başka bir arkadaşına “Selin dolandırıcıdır” demiş, diğer iki arkadaşına ise “Selin hırsızdır” demiş ise farklı fiiller isnat edildiğinden gıyapta hakaretin ihtilat şartı gerçekleştirilmemiş olur.

Hakaret Suçunun Manevi Unsuru

Hakaret ancak kastla söz konusu olabilir. Bu nedenle hakaret suçu kasten işlenebilen suçlardandır. Taksirle hakaret suçunu meydana getirmek mümkün değildir. Çünkü bu suçu işleyen kişinin, söz konusu hareketi bilerek ve isteyerek yapması gereklidir. Failin niyeti veya amacının önemi bulunmamaktadır.

Suçun Faili: Hakaret suçu, herhangi bir gerçek kişi tarafından işlenebilir.

Suçun Mağduru: Hakaret suçunun mağduru, yaşayan herhangi bir kişi olabilir. Mağdur, gerçek kişi olabileceği gibi, tüzel kişi de olabilir. Ölmüş bir kişinin hatırasına hakaret edilmesi durumunda ise TCK m. 130’da belirtilen suç oluşur. Eğer mağdur bir kamu görevlisi ise ve bu kişi görevinden dolayı hakaret suçuna maruz kaldı ise hakaret suçunun nitelikli hali olam kamu görevlisine karşı hakaret suçu söz konusu olacaktır.

Hakaret suçunda mağdurun isminin açıkça belirtilmesine gerek yoktur. Hakaretin muhatabı somut olayda belirlenebiliyorsa bu yeterlidir. TCK m. 126’ya göre, hakaret suçu işlenirken mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer söz konusu ifadeler mağdura yönelik olduğu anlaşılabiliyorsa, hakaret suçu oluşmuş kabul edilir.

Bir kişinin topluma mal olmuş bir mahlasına karşı hakaret edilmesi halinde de hakaret suçu oluşabilir. Örneğin, Sezen Aksu Türkiye’de “minik serçe” olarak tanınmaktadır. Failin Sezen Aksu’nun adını anmadan “minik serçe” mahlasına karşı sarfedeceği hakaretamiz sözlerin de hakaret suçu oluşturduğunu kabul etmek gerekir.

Hakaret Suçunun Nitelikli Halleri

Hakaret suçunun nitelikli halleri TCK m.125/3’te sıralanmıştır. Kanunlarda sayılan hakaret suçunun nitelikli (daha ağır cezayı gerektiren) halleri şunlardır:

  1. Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret (TCK m.125/3-a)
  2. Kişinin dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı hakaret (TCK m.125/3-b)
  3. Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle hakaret (TCK m.125/3-c)
  4. Alenen hakaret (TCK m.125/4)
  5. Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı hakaret (TCK m.125/5)
  6. Sağlık çalışanlarına karşı hakaret (Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu Ek m.12/2)

Yukarıdaki şekilde hakaretin işlenmesi halinde verilecek cezanın alt sınırı kanun gereği bir yıldan az olamayacaktır. Bu durumda hakaret suçunun nitelikli hallerinin oluşması halinde verilecek ceza bir yıldan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası olduğunu söyleyebiliriz.

1- Hakaret Suçunun Kamu Görevlisine Karşı Görevinden Dolayı İşlenmesi

Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde, hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi nitelikli bir hal olarak belirtilmiştir.

Kanun, kamu görevlisini, kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir şekilde sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak tanımlamaktadır (TCK m. 6/1-c).

Kamu görevlisi kavramı, memur kavramından daha geniştir. Örneğin Avukatlık Kanunu m.1 gereğince avukatlar, kamu hizmeti yürüttüğü için avukatlara karşı olan hakaret suçu, kamu görevlisine karşı hakaret suçunu oluşturur. Ayrıca mahkemede tanıklık yapan kişi de tanıklık yaptığı sırada kamu görevlisidir. Dolayısıyla mahkemede tanıklık yapan kişiye yapılacak hakaret de kamu görevlisine karşı hakaret suçunu gündeme getirecektir.

Ancak, kamu görevlisine karşı hakaret suçunun oluşması için hakaretin mağdura görevinden dolayı yapılmış olması gerekmektedir. Mağdurun görev başında olduğu bir zamanda yapılsa bile, hakaret görevinden dolayı değilse bu kapsamda değerlendirilmez. Örneğin, avukatın araç satışına bağlı olarak ofisinde yaptığı pazarlık esnasında failin avukata hakaret etmesi, kamu görevlisine karşı hakaret suçunu oluşturmaz. Ancak failin, boşanma davasında vekil olan avukata karşı dava vekilliği yapmasından dolayı hakaret etmesi halinde kamu görevlisine karşı hakaret suçu oluşacaktır. Burada hakaretin neye ilişkin edildiği mahkemece araştırılması gereken bir husustur, aksi halde basit hakaret olarak değerlendirilecektir.

Son olarak fail, kişinin kamu görevlisi olduğunu bilmiyorsa kamu görevlisine karşı hakaret suçu oluşmayacaktır.

2- Kişinin Dini, Siyasi, Sosyal, Felsefi İnanç, Düşünce ve Kanaatlerinden Dolayı Hakaret Suçu

Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendine göre, hakaret suçunun nitelikli hallerinden biri de, kişinin dini, siyasi, sosyal veya felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından veya mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı yapılan hakarettir. Bu nitelikli hal, bireylerin inanç ve düşüncelerini serbestçe ifade etmelerini ve bu inançlara göre yaşamalarını güvence altına almayı amaçlar. Örneğin, bir kişinin dinine uygun giyinmesi nedeniyle aşağılanması veya siyasi görüşlerini açıklaması yüzünden hakarete uğraması, bu bent kapsamında değerlendirilir. Bu tür durumlar, bireyin temel hak ve özgürlüklerine yapılan ciddi bir saldırı olarak kabul edilir ve daha ağır cezai yaptırımlarla karşılanır. Bu hüküm, bireylerin inanç ve düşünce özgürlüğünü koruma amacı taşımaktadır.

Yargıtay’a göre bu kapsamda değerlendirilen örnek hakaret şu şekildedir:

“Sanıkların, katılana sinkaflı sözler yöneltip, “bu köyde kızılbaşlara ev yaptırmayız” şeklindeki sözlerinin, ne şekilde TCK’nın 125/3. maddesinin b ve c bentlerine uyan suçu oluşturduğu…”(Yargıtay 4.CD. E. 2010/22107 K. 2013/9241 T. 28.03.2013)

3- Kişinin Mensup Bulunduğu Dine Göre Kutsal Sayılan Değerlerden Bahisle Hakaret Suçu

Türk Ceza Kanunu’na göre, kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle hakaret edilmesi de nitelikli bir hakaret suçu oluşturur. Bu tür hakaret, bir bireyin dini inançlarına ve bu inançların sembollerine, ritüellerine veya kutsal kabul edilen figürlerine yönelik yapılan aşağılayıcı ve küçültücü ifadelerle gerçekleştirilir.

Örneğin, bir kişinin inandığı dinin peygamberine, kutsal kitabına veya dini ritüellerine hakaret edilmesi, bu kapsamdadır. Bu tür eylemler, sadece kişisel hakaret değil, aynı zamanda toplumsal barışı ve dini hoşgörüyü de zedeleyici nitelikte olduğundan, daha ağır cezai yaptırımlar gerektirmekte ve bu nedenle hakaret suçunun nitelikli halini oluşturmaktadır. Bu hüküm, bireylerin dini inançlarını ve bu inançlara bağlı kutsal değerlerini koruma altına alarak, toplumsal barış ve hoşgörüyü sağlamayı amaçlar.

4- Alenen Hakaret Suçu

Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinin dördüncü fıkrası, hakaret suçunun alenen işlenmesini bu suçun nitelikli bir hali olarak kabul etmiştir. Aleniyetin temel ölçütü, eylemin herkesçe duyulabilir, görülebilir ve algılanabilir olmasıdır.

Suça konu hakaret eyleminin herkesçe algılanmış ve duyulmuş olması gerekmez. Aleni bir ortamda algılanabilir ve duyulabilir olması aleni hakaretin oluşması için yeterlidir.

TCK’nın 125/4. maddesinde düzenlenen aleniyetin oluşabilmesi için, olay yerinde başkalarının bulunması yeterli değildir. Hakaretin belirlenemeyen sayıda kişi tarafından görülme, duyulma ve algılanabilme olasılığının bulunması gerekmektedir. Bu durum, hakaretin herhangi bir sınırlama olmaksızın herkese açık olan yerlerde işlenmesiyle mümkündür. Örneğin, kalabalık bir meydanda veya sosyal medya gibi geniş kitlelere ulaşabilen platformlarda herkese açık profiller vasıtasıyla yapılan hakaretler alenen işlenmiş hakaret olarak kabul edilir. Bu tür hakaretler, toplumda daha geniş bir etki yarattığı için daha ağır cezai yaptırımlarla karşılanmaktadır.

5- Kurul Halinde Çalışan Kamu Görevlilerine Karşı Hakaret

Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı hakaret suçu, Türk Ceza Kanunu’nun nitelikli hallerinden biri olarak değerlendirilir. Bu suç, bir kurul veya komisyon üyesi olarak görev yapan kamu görevlilerine yönelik hakaret içerir.

Örneğin, bir mahkeme heyeti, belediye meclisi, ihale komisyonu veya benzeri bir kurulda görev yapan kamu görevlilerine yönelik hakaretler, bu kapsamda ele alınır. Suçun nitelikli hali, hakaretin kurul halinde çalışan görevlilere yönelik olması nedeniyle, kamu görevinin saygınlığını ve etkinliğini koruma amacı taşır. Hakaretin kurul halinde çalışan kamu görevlilerine yönelik olarak işlenmesi, suçun cezasının artırılmasına yol açmaktadır.

Örneğin, ağır ceza mahkemesinde görev yapan heyete karşı sanık tarafından hakaret edilmesi halinde bu hüküm uygulama alanı bulmaktadır.

6- Sağlık Çalışanlarına Karşı Hakaret Suçu

Son yıllarda sağlık çalışanlarına yönelik saldırıların artması nedeniyle, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’na Ek 12/2 hükmü eklenerek, bu suçların nitelikli hali düzenlenmiştir. Bu hükme göre, kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan sağlık personeli ile yardımcı sağlık personeline karşı görevleri sebebiyle işlenen hakaret suçuna karşı belirlenen cezalar yarı oranında artırılmaktadır. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 51. maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi hükümleri sağlık çalışanlarına karşı hakaret suçunda uygulanmaz.

Bu hüküm, 27 Mayıs 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir ve bu tarihten önce işlenen suçlar için artırım hükmü uygulanmayacaktır. Bu düzenleme, sağlık çalışanlarına yönelik suçların caydırıcılığını artırmayı ve sağlık personelinin görevlerini güvenli bir şekilde yerine getirmesini sağlamayı amaçlamaktadır.

Hakaret Suçunun Sağlık Çalışanlarına Karşı İşlenmesinde Uygulama Koşulları

Bu hükmün uygulanabilmesi için mağdurun sağlık personeli veya yardımcı sağlık personeli olması gerekmektedir. Örneğin doktorlar, hemşireler, teknisyenler, 112 acil servis personeli, 112 şoförleri ve tahlil veya röntgen bölümünde görev yapan çalışanlar bu kapsamda değerlendirilir.

Sağlık çalışanının kamu veya özel sağlık kuruluşunda çalışması arasında bir fark yoktur. Özel hastanede çalışan doktorlar veya kendi kliniği olan doktorlar da bu kapsamda değerlendirilir. Görevi nedeniyle hakaret edilmiş olması yeterlidir.

Eylemin “görev sebebiyle” işlenmesi gereklidir. Özel sebeplerle bir doktorun veya hemşirenin hakarete uğraması durumunda, bu nitelikli hal uygulanmaz. Dolayısıyla, görev başında da olsa, özel sebeplerle gerçekleşen hakaret eylemlerinde bu hüküm uygulanmaz. Nitelikli halin uygulanabilmesi için eylemin görev başındayken işlenmesi zorunlu değildir.

Görüşümüze göre, söz konusu hüküm sağlık çalışanlarına yönelik dışardan (özellikle hasta yakınlarından) gelen ve son zamanlarda artan saldırıları önlemek amacıyla getirildiğinden, sağlık kuruluşu içinde bir sağlık personelinin diğerine hakaret etmesi durumunda bu hüküm uygulanmayacaktır. Bu tür durumlarda, eylemin görev sebebiyle işlenmesi durumu ortadan kalkmakta ve kişisel bir nedene dönüşmektedir. Örneğin, özel hastanedeki doktorun, tartıştığı başka bir doktora hakaret etmesi durumunda bu hüküm uygulanamayacaktır.

Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ek m.12/4’e göre, sağlık çalışanlarına işlenen suçlarda mağdur ve tanıkların beyanları işyerlerinde alınmalıdır.

Bu hüküm emredici mahiyettedir. Yani sağlık çalışanının ifadesinin karakolda alınması doğru değildir, doğru olan sağlık çalışanının ifadesinin hastanede alınmasıdır.

Hakaret Suçunda Cezasızlık veya Daha Az Cezayı Gerektiren Haller

Türk Ceza Kanunu’nda, hakaret suçunda cezasızlık veya daha az ceza gerektiren haller de düzenlenmiştir. Bu durumlar, failin suç teşkil eden eylemini gerçekleştirirken bazı hukuki nedenlerin varlığına dayanır. Örneğin, hakaretin haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi, cezanın indirilmesini gerektiren bir hal olarak kabul edilir. Ayrıca, TCK’nın 129. maddesine göre, hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi durumunda, failin cezasında indirim yapılabilir veya ceza tamamen kaldırılabilir. Eleştirinin sertliği, kaba üslubu ve nezaket sınırlarını aşması, ancak ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olması durumunda da cezasızlık söz konusu olabilir. Ayrıca bunun dışında kanunlarda düzenlenen bazı cezasızlık halleri söz konusudur. Bu haller, hukuk sisteminin adil ve dengeli bir ceza politikası izleme amacını yansıtmaktadır.

1- Hakaret Suçunun Haksız Bir Fiile Tepki Olarak İşlenmesi

Türk Ceza Kanunu’na göre, hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi durumunda, failin cezasında indirim yapılabileceği gibi, ceza tamamen de kaldırılabilir. Bu hükmün uygulanabilmesi için, failin bir haksız fiile maruz kalması gerekmektedir. Haksız fiil, bir kişinin kasıtlı veya ihmal yoluyla başka birine hukuka aykırı olarak zarar vermesidir. Kanun koyucu, “haksız fiil” kavramını tanımlamayarak hakime geniş bir takdir yetkisi bırakmıştır. Hakim, somut olayda eylemin haksız tahrik olup olmadığını belirleyecek ve buna göre karar verecektir.

Haksız fiilin suç olmasına gerek yoktur; haksızlık içeriğine sahip olması yeterlidir ve bu fiilin mağdur tarafından gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir.

Bu hüküm, özel kişilere karşı işlenen hakaret suçlarında olduğu gibi, kamu görevlilerine karşı işlenen hakaret suçlarında da uygulanabilir. Kanun koyucu, bu durumda hakime takdir yetkisi tanıyarak, somut olayın özelliklerine göre failin cezasında indirim yapılabileceğini veya ceza vermekten tamamen vazgeçilebileceğini hükme bağlamıştır.

Eğer hakaret suçu haksız bir fiile tepki olarak işlenmişse, genel tahrik indirimini öngören TCK m. 29 hükmü uygulanmaz. Bu durumda uygulanacak hüküm, TCK m. 129/1’dir.

Bu husus Yargıtay’ın önemli bozma sebeplerinden biridir.

“Hakaret suçunda haksız tahrik olması hâlinde TCK m. 29 hükmü değil; özel tahrik hükmü olan TCK m. 129/1 hükmü uygulanmalıdır.” (Yargıtay 4.CD, 15/01/2014 T. 2012/28516 E. 2014/604 K.)

“Hakaret suçuna ilişkin daha lehe düzenlemeler içeren TCK’nın 129. maddesindeki özel tahrik hükmü yerine aynı Kanunun genel tahrik kurumunu düzenleyen 29. maddesinin uygulanması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 4.CD 14/09/2021 T. 2019/416 E. 2021/21622 K.)

2- Hakaret Suçunun Kasten Yaralama Suçuna Tepki Olarak İşlenmesi

Hakaret suçunun kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi durumunda Türk Ceza Kanunu’nun 129. maddesinin 2. fıkrası gereğince bir cezasızlık hali öngörmektedir.

Bu hükme göre, bir kişi kendisine karşı işlenen kasten yaralama suçuna tepki olarak hakaret ettiğinde bu hakaretten dolayı cezalandırılmayacaktır.

Bu cezasızlık hükmünün uygulanabilmesi için, hakaret suçunun, failin kendisine karşı daha önce işlenmiş bir kasten yaralama suçu nedeniyle işlenmiş olması gerekmektedir. Yaralama suçunun ne kadar ciddi olduğu önemli değildir, ancak yaralama suçu kasten işlenmiş olmalıdır. Eğer yaralama suçu taksirle, yani istemeyerek yapılmışsa ve buna hakaretle karşılık verilmişse, bu durumda 129. maddenin 1. fıkrasındaki “hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi” hükmü uygulanır.

Hükmün uygulanabilmesi için, hakaretin, yaralama suçu işlenirken veya hemen ardından gerçekleştirilmiş olması gerekir. Yaralama eyleminden bir zaman sonra gerçekleştirilen hakaret suçunda bu hüküm uygulama alanı bulmayacaktır.

Ayrıca, hakaret suçu, kasten yaralama eylemini gerçekleştiren veya bu eyleme iştirak eden kişiye karşı işlenmelidir. Yaralama suçu ile ilgisi olmayan bir kişiye veya yaralama suçu işleyen kişinin yakınına karşı yapılan hakaretler bu hüküm kapsamında değerlendirilmez. Bu tür durumlarda, hakaret suçu normal şartlarda değerlendirilir ve cezalandırılır.

3- Karşılıklı Hakaret

Karşılıklı hakaret suç mu sorusunun akıllarda olduğu ve çok kişi tarafından merak edildiği ortadadır. Türk Ceza Kanunu’nun 129. maddesinin 3. fıkrasına göre, hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi durumunda, olayın niteliğine göre taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte bir oranında indirilebilir veya ceza vermekten tamamen vazgeçilebilir.

Bu hükmün uygulanabilmesi için ilk hakaretin haksız olması gerekir. Örneğin, bir kişi kasten yaralama eylemi nedeniyle hakaret ettiğinde ve yaralayan kişi de hakaretle karşılık verdiğinde, bu hüküm uygulanmaz çünkü ilk hakaret haksız değildir; kasten yaralamaya tepki olarak yapılmıştır.

Ayrıca, hakaretlerin karşılıklı olması gereklidir ancak hakaretlerin aynı ortamda ve aynı zamanda yapılması şart değildir.

Hakaret suçunun karşılıklı işlenmesi halinde ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmelidir. Yargıtay’ın konu ilişkin örnek ilamları şu şekildedir:

“Hakaret suçunun karşılıklı İşlenmesi halinde, TCK’nın 129/3. maddesi uyarınca, doğrudan ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, hapis cezası tayin edildikten sonra ceza verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm kurulması hatalıdır.” (Yargıtay 4.CD. 16/01/2014 T. 2012/12563 E. 2014/802 K.)

“Basit tehdit ve hakaret suçlarının şikayete bağlı olması karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 253 ve 254. maddeleri uyarınca uzlaşma hükümlerinin uygulanması ve sonucuna göre sanığın hukuksal durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi, TCK’nın 129/3. maddesi uyarınca hakaretin karşılıklı olarak işlendiğinin kabul edilmesi halinde, CMK’nın 223/4-c maddesi gereğince “ceza verilmesine yer olmadığına” yerine “ceza vermekten vazgeçilmesine” biçiminde anılan Kanun maddesinde öngörülmeyen bir karar türüyle hüküm kurulması kanuna aykırıdır.” (Yargıtay 18.CD. 2015/30717 E. 2016/8883 K. 27.04.2016 T.)

4- Hakaret Suçunda İsnadın İspatıyla Cezasızlık Sebebi

Mağdura somut bir fiil veya olgu isnat eden failin, bu isnadı ispat etmesi halinde ceza almayacağı düzenlenmektedir. Konuya ilişkin 127. madde şu şekildedir:

İsnadın İspatı – MADDE 127:

(1) İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması halinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hallerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikayetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.

(2) İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi halinde, cezaya hükmedilir.

Madde gerekçesine göre, kişiye somut isnatta bulunulması halinde, isnadın doğruluğunun ispatı düzenlenmiştir. Anayasaya göre, kamu görevi ve hizmetinde bulunanlara karşı bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak isnatta bulunulması durumunda, isnatta bulunan kişi isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir.

Bunun dışında, kişilere somut bir fiil isnat edilerek hakaret edilmiş olması halinde, isnadın doğruluğunun ispat edilebilmesi için iki koşuldan birinin gerçekleşmesi gerekir: ya isnadın doğruluğunun ispatında kamu yararı bulunmalıdır ya da şikayetçi ispata razı olmalıdır.

Anayasaya göre isnadın doğruluğunun ispat edilmesi, hakaret suçunun hukuka aykırılığını ortadan kaldırır ve bu nedenle hakarette bulunan kişi hakkında beraat kararı verilmelidir.

Madde metninde kabul edilen sisteme göre, isnadın doğruluğunun ispat edilebilmesi için, isnadın bir suç olayına ilişkin olması gerekir. Yani, kişiye belirli bir suçu işlediği iddiasıyla hakaret edilmiş olmalıdır. Ayrıca, hakaretin yapıldığı anda isnadın konusu olan suç nedeniyle kişi hakkında henüz bir hüküm verilmemiş olmalıdır.

Bu sistemde, isnadın doğruluğunun ispatı, hakaret suçundan dolayı açılan davanın görüldüğü mahkemede yapılmaz. Hakaret suçunun işlendiği davanın mahkemesi, yapılan somut isnadın bir suç oluşturması durumunda, bu suçun gerçekten işlenip işlenmediğini belirlemek için açılmış veya açılacak davanın sonucunu beklemelidir. İsnadın doğruluğunun ispatı, ancak isnat konusu suç olayı dolayısıyla açılan ceza davası bağlamında ilgili mahkemede söz konusu olabilir. İsnat konusu suç olayı nedeniyle açılan ceza davası sonucunda hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilirse, isnat ispatlanmış sayılır ve hakarette bulunan kişiye ceza verilmez.

Ancak, hakarete uğrayan kişi isnat edilen fiil nedeniyle açılan davada beraat ederse, isnat ispat edilmemiş sayılır ve hakaret eden kişi cezalandırılır. Hakarete uğrayan kişi hakkında, isnat edilen fiil nedeniyle takipsizlik kararı verilmişse veya açılan davada düşme kararı verilmişse de isnadın doğruluğu ispat edilmemiş sayılacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasına göre, kesin hükümle sonuçlanmış bir davayla sabit görülen bir fiilden bahisle kişiye hakaret edilmesi durumunda, cezaya hükmedilir. Örneğin, hırsızlık suçundan mahkum olmuş bir kişiye “hırsız” demek cezaya neden olur. Ancak, hakaret kastı taşımadan, kişinin daha önce mahkum olduğu bir suçtan bahsetmek hakaret sayılmaz. Örneğin, “Ayşe 2024 yılında hırsızlıktan içeri girdi” demek hakaret değildir.

Hakkında soruşturma sonucunda takipsizlik kararı verilmiş veya açılan davada düşme ya da beraat kararı verilmiş bir kişiye, bu karardan sonra, soruşturma veya kovuşturma konusu fiilden bahisle hakaret edilmesi durumunda, hakaret eden kişi cezalandırılır.

5- Cezasız Sebebi Olarak İddia ve Savunma Dokunulmazlığı

Türk Ceza Kanunu’nun 128. maddesi, yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmaların, belirli şartlar altında ceza sorumluluğunu ortadan kaldırabileceğini düzenlemektedir. Bu madde, iddia ve savunma dokunulmazlığı ilkesini güvence altına alarak, hukuki süreçlerde bireylerin savunma hakkını ve iddia özgürlüğünü korumaktadır. Ancak, bu dokunulmazlığın geçerli olabilmesi için isnat ve değerlendirmelerin gerçek ve somut vakıalara dayanması ve ilgili uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekmektedir. Böylece, hukuki süreçlerde dile getirilen ifadeler nedeniyle cezai sorumluluk doğmaması sağlanarak, adaletin tesisi ve bireylerin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmaktadır.

İddia ve Savunma Dokunulmazlığı – MADDE 128:

Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.

Madde metninde, Anayasamızda da güvence altına alınmış olan iddia ve savunma dokunulmazlığı düzenlenmiştir (Anayasa madde 36). Resmi makamlara yapılan bir talep, dilekçe hakkının kullanılması kapsamında hukuka uygundur. Ancak, dilekçe hakkı, dilekçede yer alan ifadeler açısından tek başına bir hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilmemektedir.

Herkes, suçların önlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını devletten talep etme hakkına sahiptir. Bir suç işlendiğini öğrenen kişinin, bu durumu yetkili makamlara ihbar veya şikayet etme hakkı vardır. Gerçekleşmiş bir olayla ilgili olarak bu olayın sorumlularını belirterek ihbar veya şikayette bulunulması durumunda, hakaret veya iftira suçu oluşmaz. Çünkü burada somut bir olayla ilgili olarak ihbar veya şikayette bulunma hakkı kullanılmaktadır.

İddia ve savunma hakkı, yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde kullanılabilir. Bu hak kapsamında, kişilerle ilgili somut isnatlarda bulunulması veya olumsuz değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak, bu somut isnatlar veya olumsuz değerlendirmeler, iddia ve savunma hakkının kullanılmasıyla bağlantılı olmalıdır; aksi takdirde, hakaret veya iftira suçu oluşabilecektir.

İddia ve savunma kapsamında, kişilerle ilgili yapılan somut isnatların gerçek olması ve olumsuz değerlendirmelerin somut vakıalara dayanması gerekir. Ayrıca, bu isnatların veya değerlendirmelerin uyuşmazlıkla ilişkili olması gerekmektedir; ancak uyuşmazlığın çözümü açısından faydalı olması aranmaz. Somut uyuşmazlıkla bağlantılı olmayan isnatlar, gerçek olsa bile, iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilemez. Benzer şekilde, somut vakıalara dayansa bile, uyuşmazlıkla ilgisi olmayan olumsuz değerlendirmeler de bu kapsamda korunmaz.

Örneğin, kendisine karşı kasten yaralama yargılamasında müşteki olan bir kişinin sanığa dönerek “Sen zaten Muzaffer’in oğlunu öldürdün, katil !” demesi iddia ve savunma özgürlüğü bakımından değerlendirilmeyeceği için hakaret suçunu gündeme getirecektir.

Somut uyuşmazlıkla ilgili olmakla birlikte iddia ve savunma sınırlarını aşan hakaret içerikli ifadeler, iddia ve savunma hakkı kapsamında değerlendirilmez. Ancak bu tür ifadelere hoşgörüyle bakılabilir, çünkü iddia ve savunma sırasında öfke ve gazabın etkisiyle sınırların aşılması mümkündür. Öfke ve gazap hali, kişinin irade yeteneğini etkileyen bir faktör olarak kusurluluğun tespiti bağlamında dikkate alınmalıdır.

Hakaret Suçunda Teşebbüs, İştirak ve İçtima

Hakaret suçu, teşebbüs, iştirak ve içtima kavramları açısından çeşitli özellikler taşır. Teşebbüs, hakaret suçunda huzurda veya gıyapta işlendiğinde genellikle mümkün değildir; çünkü suç, mağdurun hakaret içeren ifadeleri duyması veya son kişinin hakareti algılaması ile tamamlanır. Ancak, yazılı, görüntülü veya sesli araçlarla işlenen hakaretlerde teşebbüs mümkün olabilir. İştirak ise, hakaret suçuna doğrudan veya dolaylı olarak katılan herkesin sorumluluğunu içerir; örneğin, hakaret içerikli bir yazıyı postaya veren kişi veya azmettiren kişi de suça iştirak etmiş sayılır. İçtima ise, birden fazla hakaret fiilinin aynı anda işlenmesi durumunda ortaya çıkar ve her bir fiil ayrı ayrı değerlendirilir. Bu unsurlar, hakaret suçunun yargılamasında önemli rol oynayarak hukuki sorumluluğun kapsamını belirlemektedir.

Hakaret Suçunda Teşebbüs

Hakaret suçu, huzurda veya gıyapta işlendiğinde teşebbüse elverişli değildir. Huzurda hakarette, mağdurun hakaret içeren sözleri duymasıyla suç tamamlanmış olur; bu nedenle teşebbüs mümkün değildir. Benzer şekilde, gıyapta hakarette de, hakaret içeren sözlerin son kişi tarafından duyulmasıyla suç tamamlanır ve teşebbüs aşaması oluşmaz. Ancak, Türk Ceza Kanunu’nun 125/2. maddesinde belirtilen yazılı, görüntülü veya sesli araçlarla işlenmesi durumunda teşebbüs mümkün olabilir, çünkü bu durumda icra hareketleri bölünebilir.

Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçu hariç, diğer hakaret suçları şikâyete tabidir.

Şikayet hakkı mağdura ait olup, mağdurun hakaret içeren sözleri öğrenmesiyle suç tamamlanmış olur ve teşebbüs aşaması ortadan kalkar. Dolayısıyla, adli makamlara yapılan şikayet anında suçun tamamlanmamış olması mümkün değildir.

Hakaret Suçunda İştirak

Hakaret suçuna çeşitli şekillerde iştirak mümkündür. Örneğin, bir kişi hakaret içeren bir yazıyı yazar ve bu yazıyı postaya vermesi için bir arkadaşından yardım isterse, arkadaşının bu işlemi gerçekleştirmesi durumunda suça iştirak etmiş olur. Ayrıca, bir kişinin annesinin teşvikiyle hakaret etmesi halinde, anne azmettirme suretiyle suça iştirak etmiş sayılır. Bu durumlar, hakaret suçunun işlenmesinde doğrudan veya dolaylı olarak katkıda bulunan herkesin cezai sorumluluğunu doğurur.

Hakaret Suçunda İçtima

Hakaret suçunda genel içtima kuralları uygulanır. Örneğin, tek bir fiille birden fazla kişiye hakaret edilmesi durumunda zincirleme suç hükümleri devreye girer. Ayrıca, farklı zamanlarda aynı suç işleme kararı kapsamında bir kişiye tekrar tekrar hakaret edilmesi halinde, TCK 43/1 maddesi gereğince yine zincirleme suç hükümleri uygulanır.

TCK 125/5 hükmü gereğince, bir özel düzenlemenin sonucu olarak “kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi halinde, suç, kurulu oluşturan tüm üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır” şeklindedir. Dolayısıyla, kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi durumunda zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır.

Hakaret Suçunun Cezası

Hakaret suçunun cezası, uygulanan hükme göre değişiklik göstermektedir.

Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen huzurda hakaret ve gıyapta hakaret ile 125. maddenin 2. fıkrasında belirtilen hakaretin sesli, yazılı veya görüntülü iletilerle işlenmesi halinde verilecek ceza, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasıdır. Burada, hapis cezası ile adli para cezası seçenek olarak düzenlenmiştir. Hakim, para cezasına hükmedecekse, bu para cezasının alt sınırı, maddede belirtilen hapis cezasının alt sınırından az olmayacaktır. Yani, üç aya karşılık gelen para cezası, cezanın alt sınırını oluşturacaktır. Aynı şekilde, para cezası tercih edilecekse, üst sınır da iki yıla karşılık gelen para cezasını aşmamalıdır.

Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen nitelikli hallerde, verilecek cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz. Bu durumda da, hapis cezası yerine adli para cezasına hükmedilebilir. Ancak, adli para cezasının alt sınırı, bir yıla karşılık gelen (365 gün) adli para cezası olacaktır (Yargıtay 4.CD, 15/01/2014 T., 2012/29717 E., 2014/746 K.).

125. maddenin 4. fıkrasında belirtilen hakaret suçunun alenen işlenmesi halinde verilecek ceza, altıda bir oranında artırılır.

125. maddenin 1. fıkrasında, hakaretin haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi durumunda, verilecek ceza üçte birine kadar indirilebilir veya ceza vermekten tamamen vazgeçilebilir.

125. maddenin 3. fıkrasında, hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi durumunda, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebilir veya ceza vermekten vazgeçilebilir.

Hakaret Suçu ve İfade Özgürlüğüyle İlişkisi

Hakaret suçu ifade özgürlüğünün sınırlarının aşılması halinde gündeme gelir. Hukuk devletlerinde korunan bir değer olarak ifade özgürlüğü sınırsız değildir. İfade edilenlerin muhatabın onur ve saygınlığına karşı bir saldırı teşkil etmesi halinde hakaret suçu gündeme gelebilir.

Tabii haklar arasında yer alan ifade özgürlüğü, çoğulcu demokrasilerde vazgeçilmez ve devredilemez bir öneme sahiptir. Öğretide farklı tanımlamalar mevcut olsa da, genel kabul gören şekliyle ifade özgürlüğü, bireyin serbestçe düşünceler oluşturabilme, bu düşüncelerinden dolayı kınanmama ve bu düşünceleri meşru yollarla ifade edebilme hakkıdır. Demokrasinin “olmazsa olmaz” şartı olan ifade özgürlüğü, birçok hak ve özgürlüğün temelini oluşturur ve hem bireysel hem de toplumsal gelişimin kaynağıdır. Bu nedenle ifade özgürlüğü, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilmiş, birçok uluslararası belgeye konu olmuş ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.

Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnalar hariç olmak üzere, düşünceyi açıklama özgürlüğü geniş bir kapsamda korunmakta ve ifade hürriyeti çerçevesinde değerlendirilmektedir. Fakat hakaret suçu düşünceyi açıklama özgürlüğünün sınırlarını aşan hallerden biridir ve cezai yaptırımı bulunmaktadır.

Hakaret Suçunda Sık Sorulan Sorular

Hakaret suçu, çeşitli durumları kapsadığı için sıkça sorulara konu olur. Bu bağlamda, en sık sorulan sorular arasında, hakaretin huzurda mı yoksa gıyapta mı gerçekleştiği, hakaretin hangi durumlarda suç teşkil ettiği, hangi ifadelerin hakaret sayıldığı, eleştiri ile hakaret arasındaki farkın nasıl belirlendiği, hakaret suçunun ispatı için hangi delillerin gerekli olduğu ve hakaretin yazılı, sözlü ya da görsel araçlarla işlenip işlenemeyeceği gibi konular yer alır. Ayrıca, kamu görevlilerine yönelik hakaretin özel bir durumu olup olmadığı ve sosyal medya üzerinden yapılan hakaretlerin nasıl değerlendirildiği de sıkça sorulan sorular arasında bulunur. Bu sorulara verilen yanıtlar, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri ve Yargıtay kararları ışığında değerlendirilmiştir.

İki kişiyle gıyapta hakaret olur mu?

Hayır, gıyapta hakaret için hakaretin en az üç kişiyle ihtilat edilmesi gerekir.

Eleştiri ile hakaretin farkı nedir?

Hakaret, eleştiri sınırlarının aşılarak kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici sözler sarfetmektir. Bu haliyle eleştiriden ayrılır. Eleştiride kişinin onuruna karşı bir saldırı söz konusu değildir.

Hakaret nasıl ispatlanır?

Hakaret suçu tanıkla ispat edildiği gibi yazılı olarak da ispatlanabilir. İnternet üzerinden gerçekleştirilen hakaretlerde ekran görüntüleri önemli bir delildir. Daha kesin olması bakımından e-tespit uygulamasının kullanılmasını öneririz.

Aleni hakaret nedir?

Hakaretin herkesçe duyulabilir görülebilir ve algılanabilir bir ortamda gerçekleştirilmesidir.

Sosyal medyada hakaretin cezası nedir?

Sosyal medyada hakaretin cezası, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. Suç aleni işlendi ise 1/6 oranında ceza artırılır.

DM’den hakaretin cezası nedir?

Sosyal medyada DM vasıtasıyla hakaretin cezası, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır.

Aleni hakaretin cezası nedir?

Aleni hakarette üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası 1/6 oranında artırılarak verilmektedir.

Hakarette kimler kamu görevlisi sayılır?

Stajyer doktor ve avukatlar, avukatlar, doktorlar, polisler, hakimler, savcılar, öğretmenler, vergi müfettişleri gibi kamu personelleri v.b.

Paylaşın
× İletişime Geçin