Telefon:
+90 (312) 911 81 94
Adres:
Çetin Emeç Bulv. Yukarı Öveçler Mh. Lizbon Cd. No: 2/3 Çankaya, Ankara
Bir olayda, kuvvetli suç şüphesi oluşturacak somut delillerin bulunması ve tutuklama nedeninin varlığı durumunda, şüpheli ya da sanığın özgürlüğünün hakim kararıyla kısıtlanarak cezaevine konmasına tutuklama denir.
Tutuklama, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakan ve soruşturma sürecinde uygulanan en ağır koruma tedbiridir. Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek iddianamede, şüphelinin soruşturma aşamasında tutuklu kaldığı süreler verilecek cezadan mahsup edilir. (TCK m.63: Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adli para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün beşyüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır)
Tutuklamanın en önemli amacı, sanığın kaçmasını engelleyerek yargı sürecinin sonunda verilecek kararın uygulanabilirliğini sağlamaktır. Sanığın kaçması, verilecek hükmün uygulanmasını imkansız hale getirebilir, bu nedenle tutuklama bu riski ortadan kaldırmayı hedefler. Bu amaç doğrultusunda, sanığın yargılama sürecinde kaçmasını önlemek amacıyla tutuklama kararı verilmesi, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi açısından büyük önem taşır.
Bunun yanı sıra, tutuklamanın bir diğer önemli amacı, delillerin karartılmasının önlenmesidir. Delillerin karartılması, yargı sürecinin adil ve doğru bir şekilde ilerlemesine engel olabilir. Sanığın serbest kalması durumunda, delillerin yok edilmesi, değiştirilmesi veya gizlenmesi gibi eylemler gerçekleşebilir. Bu durum, suçun aydınlatılmasını zorlaştırır ve maddi gerçeğe ulaşılmasını engeller. Dolayısıyla, tutuklama, delillerin korunması ve adil yargılama sürecinin temini açısından kritik bir rol oynar.
Tutuklamanın bir başka amacı da, tanık, mağdur veya diğer kişiler üzerinde baskı yapılmasının önlenmesidir. Şüpheli veya sanık, serbest kalması durumunda, yargılama sürecinde ifade verecek tanıklar, mağdurlar veya başka kişiler üzerinde tehdit veya baskı kurma girişiminde bulunabilir. Bu tür baskılar, tanıkların doğru ve dürüst bir şekilde ifade vermelerini engelleyebilir ve yargı sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sekteye uğratabilir. Tutuklama, bu tür olumsuz girişimlerin önüne geçerek, tanıkların ve mağdurların korunmasını ve etkili bir yargılama süreci yürütülmesini mümkün kılabilir.
Tutuklama tedbirinin gerektiğinde uygulanması, yargılama sürecinin sonunda maddi gerçeğe ulaşılmasını mümkün kılar. Sanığın kaçma ihtimalinin, delillerin karartılmasının ve tanık, mağdur veya diğer kişiler üzerinde baskı kurulmasının önlenmesi, adil bir yargılama sürecinin temin edilmesi açısından hayati öneme sahiptir. Bu nedenlerle tutuklama kararı, ceza yargı sisteminin işleyişinde önemli bir koruma tedbiri olarak öne çıkar.
Tutuklama, ceza yargılaması sürecinde kullanılan en ağır koruma tedbirlerinden biridir ve bu tedbirin uygulanabilmesi için belirli şartların yerine getirilmesi gerekir. Tutuklamanın şartları arasında en önemlisi, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunmasıdır. Hangi hallerde tutuklama kararı verileceği, bu somut delillerin tutuklama nedenlerini desteklemesi ile belirlenir. Tutuklama nedenleri arasında, şüphelinin veya sanığın kaçma ihtimali, delilleri karartma tehlikesi veya tanık, mağdur ya da diğer kişiler üzerinde baskı yapma olasılığı gibi durumlar yer alır. Bu nedenlerin varlığı, tutuklama kararının hukuka uygun olmasını sağlar ve adil yargılama sürecinin teminatıdır.
Hâkimin tutuklamaya hükmedebilmesi için, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması gerekir. Bu somut deliller, tutuklama kararının temel dayanağını oluşturur ve hâkimin tutuklama kararını verirken bu delillere dayanması zorunludur. Kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunu gösteren somut delillerin kararda ayrıntılı bir şekilde gösterilmesi gerekmektedir. Hâkim, sadece genel ve soyut ifadelerle yetinerek, örneğin “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması nedeniyle” gibi gerekçelerle tutuklama kararı veremez. Bu gerekçelerin somut delillere dayandırılması ve bu delillerin kararda açık ve net bir şekilde belirtilmesi zorunludur.
Somut deliller, şüphelinin suçu işlediğine dair güçlü ve ikna edici olmalıdır. Örneğin, bir cinayet şüphelisinin aracında maktule ait kan örneğinin bulunması ya da yağma suçu şüphelisini tanıklar ve mağdurun birlikte teşhis etmesi kuvvetli suç şüphesini destekleyen somut delil olarak değerlendirilebilir. Bu tür delillerin kararda ayrıntılı bir şekilde yer alması, tutuklamanın hukuka uygunluğunu ve gerekçelendirilmesini sağlar.
Kuvvetli suç şüphesi, yargılama sonucunda sanığın mahkûm olma olasılığının, beraat etme olasılığından daha yüksek olmasını ifade eder.
Bu, hakimin tutuklama kararı verirken dikkat etmesi gereken önemli bir kriterdir. Mahkemenin, sanığın suç işlediğine dair kuvvetli bir kanaate sahip olması ve delillerin bu kanaati desteklemesi gerekmektedir. Şüphelerin soyut ve yetersiz olması durumunda, tutuklama kararı verilmesi hukuka aykırı olacaktır.
Bunun yanı sıra, somut delillerin tutuklama kararında açıkça gösterilmesi, sanığın savunma hakkının korunması açısından da büyük önem taşır. Sanık, kendisine yöneltilen suçlamaların dayanaklarını ve bu suçlamalara ilişkin delilleri bilmelidir. Bu, adil yargılanma hakkının temel bir unsurudur ve yargı sürecinin şeffaflığını sağlar. Sanık, somut delillere dayalı olarak tutuklandığını bildiğinde, bu delillere karşı savunma yapma imkanına sahip olur.
Ayrıca, tutuklama kararının gerekçelendirilmesi, kamuoyu nezdinde de yargı sürecinin güvenilirliğini artırır. Tutuklama kararı, yalnızca sanığın yada şüphelinin özgürlüğünü kısıtlayan bir tedbir değil, aynı zamanda yargının tarafsız ve adil bir şekilde işlediğinin de bir göstergesidir. Hakimlerin, tutuklama kararlarını somut delillere dayandırarak vermesi, yargıya olan güveni pekiştirir ve hukuk devleti ilkesinin işlerliğini sağlar.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 100. maddesinin son cümlesine göre, tutuklama kararı verilmeden önce işin önemi, beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile orantılı olup olmadığı dikkate alınmalıdır.
Bu ilke, tutuklama kararının ölçülülük prensibine uygun olmasını sağlamayı amaçlar. Orantılılık ilkesi, ceza adalet sisteminde keyfi ve aşırı uygulamaların önlenmesi için kritik bir rol oynar.
Tutuklama kararı verildiğinde, tutukluluk süresinin mümkün olduğunca kısa tutulması esastır. Gereksiz yere uzun süreli tutukluluk, bireylerin özgürlük haklarını ihlal eder ve hukuka aykırı bir durum oluşturur. Bu nedenle, hakimlerin tutukluluk süresini belirlerken dikkatli olmaları ve sanığın veya şüphelinin yargılama sonucunda alacağı cezayı öngörerek, bu sürenin alacağı cezayı aşmamasına özen göstermeleri gerekir. Örneğin, bir kişi üç ay hapis cezası gerektiren bir suçtan dolayı altı ay tutuklu kalmamalıdır. Tutukluluk süresi, yargılama sonucunda verilecek ceza ile orantılı olmalıdır.
Bu bağlamda, hâkimlerin her somut olayı değerlendirerek, tutuklamanın gerçekten gerekli olup olmadığını dikkatlice gözden geçirmeleri gerekir. Hâkim, sanığın veya şüphelinin kaçma ihtimali, delilleri karartma tehlikesi veya tanıklar üzerinde baskı yapma olasılığı gibi durumları dikkate alarak, tutuklama kararının gerekliliğini belirlemelidir. Bu değerlendirme, tutuklamanın son çare olarak kullanılması ve öncelikle daha hafif tedbirlerin uygulanması gerektiği prensibiyle uyumlu olmalıdır.
Tutuklama zorunlu bir tedbir değil, ihtiyari bir tedbirdir.
Hâkimler, tutuklama kararı verilip verilmeyeceği konusunda takdir yetkisine sahiptir ve bu yetkiyi kullanırken orantılılık ilkesine uygun davranmalıdırlar. Orantılılık ilkesi, tutuklama kararının işlenen suçun ciddiyeti ve sanığın tutuklu kalmasının gerekliliği ile uyumlu olup olmadığını değerlendirmeyi gerektirir. Bu ilkenin gözetilmesi, adil yargılama sürecinin sağlanması ve bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması açısından büyük önem taşır.
Tutuklama nedenleri, ceza muhakemesi sürecinde sanığın veya şüphelinin özgürlüğünün kısıtlanmasını gerektiren belirli durumlara dayanır. Bu nedenler, ceza yargılamasının adil ve etkili bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla belirlenmiştir. Tutuklama nedenleri CMK m.100/1 gereğince şu şekildedir:
CMK m.100/3’te sayılan katalog suçlar şu şekildedir:
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
- Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78),
- Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80)
- Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
- Kasten yaralama (madde 86, fıkra 3, bent b, e ve f) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 87),
- İşkence (madde 94, 95)
- Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
- Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
- Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
- Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
- Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
- Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
- Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
- 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
- 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.
- Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
- Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
- Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.
- Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33 üncü maddesinde sayılan suçlar.
- Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçlar.
- Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu.
- Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu.
Delillerin somut ve soyut olarak ayrılması genellikle anlamsızdır, çünkü her delil kendi başına somuttur. Mağdur beyanı, tanık ifadesi, doktor raporu gibi deliller somut delillerdir. Ancak, bu deliller her zaman suçun işlendiğini kesin olarak gösterecek kuvvette olmayabilir. Örneğin, tanık veya mağdur beyanları çelişkili olabilir ve bu durum kuvvetli suç şüphesini desteklemeyebilir, ancak bu delilleri somut olmaktan çıkarmaz.
Sağlık çalışanlarına karşı işlenen kasten yaralama suçu ile kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu, CMK m. 100/3 hükmü bağlamında tutuklama nedeni varsayılan suçlar arasında yer almaktadır (CMK m. 100/3-i, j).
Bu düzenlemeler, özellikle belirli gruplara yönelik suçların ciddiyetini ve toplum üzerindeki etkisini yansıtmak için yapılmıştır.
Fakat tutuklama nedenlerinin varlığı, kesin olarak tutuklama kararı verilmesi gerektiği anlamına gelmez.
Tutuklama, ceza muhakemesi sürecinde bir tedbir olarak değerlendirilir ve hâkim, bu tedbirin gereksiz olduğunu düşünürse tutuklama kararı vermeyebilir. Hâkim, somut olayın koşullarını ve mevcut delilleri dikkate alarak tutuklamanın gerçekten gerekli olup olmadığına karar verir.
Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), belirli durumlarda tutuklama yasağını öngörmektedir. Bu yasak, sanığın veya şüphelinin özgürlüğünün gereksiz yere kısıtlanmasını önlemek amacıyla getirilmiştir. CMK m.104/4 gereğince tutuklama yasağı iki ana durumu kapsamaktadır:
Örneğin, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 86. maddesinin 2. fıkrası bağlamında basit kasten yaralama suçu, vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenen suçlar arasında yer aldığı için, bu suçlarda tutuklama mümkün hale getirilmiştir. Bu düzenleme, özellikle sağlık çalışanlarına veya kadına karşı işlenen kasten yaralama suçlarının ciddiyetini yansıtmaktadır ve bu tür suçlar için tutuklama tedbirinin uygulanabilmesini sağlamaktadır.
Sonuç olarak, CMK, sanık veya şüphelinin gereksiz yere tutuklanmasını önlemek amacıyla belirli tutuklama yasakları öngörmektedir. Ancak, toplumun güvenliği ve adaletin sağlanması açısından önemli görülen bazı suçlar için bu yasaklara istisnalar getirilmiştir.
Uygulamada sıkça karşılaşılan ve tutuklama yasağı kapsamına giren bazı suçlar şunlardır:
Çocuk Koruma Kanunu’nun 21. maddesine göre, 15 yaşını doldurmamış çocuklar hakkında, üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerden dolayı tutuklama kararı verilemez. Bu düzenleme, çocukların özgürlüklerinin kısıtlanmasından ziyade rehabilitasyon ve eğitimin ön planda tutulmasını amaçlar. Çocukların tutuklanması, ancak daha ciddi ve ağır suçlar için mümkündür ve bu durumda bile öncelikli olarak alternatif tedbirler değerlendirilmelidir.
Tutuklama nedenlerine ilişkin hazırladığımız infografik için tıklayın.