Telefon:
+90 (312) 911 81 94

Adres:
​Çetin Emeç Bulv. Yukarı Öveçler Mh. Lizbon Cd. No: 2/3 Çankaya, Ankara

malpraktis dava

Doktor Hatasına Bağlı Tazminat Davası (Malpraktis)

Doktor hatasına bağlı tazminat davası, sağlık sektöründe yaşanan hataların sonucunda ortaya çıkan hukuki bir süreçtir ve malpraktis olarak da bilinir. Bu tür davalar, hastaların veya hasta yakınlarının, sağlık profesyonellerinin ihmali, hatalı uygulama veya yanlış teşhis gibi durumlar sonucu yaşadıkları zararların telafisi için açılır. Sağlık hizmetlerinin karmaşıklığı ve insan hayatı üzerindeki doğrudan etkisi nedeniyle, doktor hatası vakaları hassas ve önemli bir konudur. Bu tür davalar, hem sağlık sektöründeki standartların belirlenmesine katkı sağlar hem de mağdur kişilerin haklarının korunmasını amaçlar. Ancak, doktor hatası davaları karmaşık bir yasal süreci içerir ve dikkatli bir şekilde ele alınması gerekir.

Malpraktisin ne olduğuna ilişkin tanım, Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; malpraktis, bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi yani hekimliğin kötü uygulanmasıdır. Hukukumuzda tıbbi hata, tıpta yanlış uygulama, tıbbi uygulama hatası şeklinde adlandırıldığı görülmektedir.

Malpraktis nedeniyle tazminat davası

Malpraktis nedeniyle hastanın zarar görmesi yalnızca ceza hukukunun konusu değildir. Hekim kusurlu davranışı nedeniyle cezai sorumluluk altına girerken ayrıca hukuki sorumluluk da söz konusu olacaktır. Bu sorumluluk ise hekimin tazminat sorumluluğudur. Zira hekim, yanlış tedavisi neticesinde zarar gören hastanın zararını telafi etme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, hekim ile hasta arasındaki vekâlet sözleşmesinden doğmaktadır. Diğer taraftan hekim ile hasta arasında her zaman vekâlet ilişkisi söz konusu olmayabilir. Vekâlet ilişkisinin var olmadığı hallerde ise hekimin haksız fiil sorumluluğuna gidilecektir.

Doktorlar tarafından hatalı saç ekimi dolayısıyla tazminat davası açmak malpraktis davalarının bir örneğidir.

Malpraktis nedeniyle maddi tazminat davası

Hasta hekimin tıbbi hatası neticesinde vefat etmiş ise defin masraflarının hekimden talep edilmesi mümkündür. Hasta tıbbi hata sonrasında hemen ölmemiş ve bir süre tedaviye devam edilmiş ise tedavi masrafları da talep edilebilir. Yine hekimin tıbbi hatası sonucu hasta, çalışma gücünü kaybetmiş ise çalışmama nedeniyle ortaya çıkan zararlar da talep edilebilir. Sayılan zararlar, Malpraktis nedeniyle maddi tazminat davası açılabilecek hallerdir.

Malpraktis nedeniyle manevi tazminat davası

Hekimin tıbbi hatası nedeniyle hastanın ölümü veya meydana gelen bedensel zararlar manevi tazminatın konusu olabilir. Hastanın ölümü halinde yakınları manevi tazminat talep edebilirken, tıbbi müdahale sebebiyle sağlığının bozulmasına istinaden hastanın kendisi de tazminat talep edebilir.

Malpraktis ve komplikasyon ayrımı nedir?

Hastanın tıbbi işlemlerden zarar görme olasılığı yalnızca malpraktis kaynaklı değildir. Bazen tıbbi bir hata yahut kötü uygulama olmasa dahi hastanın tıbbi işlemlerden zarar görmesi mümkündür. Bu tür durumlarda malpraktis ile komplikasyon ayrımının doğru yapılması gerekir. Zira komplikasyon halinde hekimin yanlış ya da kötü bir uygulaması olmasa bile hasta zarar görebilmektedir. Bu noktada malpraktisi komplikasyondan ayıran unsurlar, tedavi sırasında hekimin rutin bir uygulamayı yerine getirmemesi, hastayı tedavi etmemesi ya da tedavi konusundaki beceri eksikliğidir.

Malpraktis nedeniyle tazminat davasının şartları

Malpraktis nedeniyle tazminat davası açılabilmesi için belli şartların varlığı aranmaktadır. Bilinmelidir ki, hastanın zarar görmesine yol açan her tıbbi uygulama Malpraktis davası kapsamında değildir.

Malpraktis nedeniyle tazminat davası açılabilmesi için;

  1. Tıbbi uygulama esnasında hekimin hukuka aykırı bir davranışının var olması gerekir. Bu davranış, haksız fiilden sözleşmeye aykırılıktan yahut vekâletsiz iş görmeden kaynaklanabilir.
  2. Tıbbi uygulama sonucunda hasta zarar görmüş olmalıdır.
  3. Zarar, hekimin kusurundan kaynaklanmalıdır.
  4. Hekimin kusuru ile hastanın gördüğü zarar arasında illiyet bağı yani neden sonuç ilişkisi var olmalıdır.

Yukarıda sayılan unsurların hepsi somut olayda var olmalı yani hep birlikte gerçekleşmelidir. Bu unsurlardan biri ya da birkaçı eksik ise hekimin sorumluluğuna gidilemeyecek; malpraktis nedeniyle tazminat davası açılamayacaktır.

Malpraktis davalarında kusurun ispatı konusu oldukça önemlidir ve hekim ile hasta arasındaki ilişkiye göre şekillenmektedir. Örneğin, hasta ile hekim arasındaki ilişkiyi sözleşmeye dayanıyorsa, meydana gelen zarar nedeniyle hekimin kusurlu olduğu kabul edilecektir. Bu durumda, hastanın, uğradığı zarar ile sözleşmeye aykırılık unsuru arasında illiyet bağı kurması yeterlidir. Hekimin kusurlu olduğunu ispat etmesi gerekmez. Hasta ile hekim arasında sözleşmesel ilişkinin bulunmadığı durumlarda ise hasta, hekimin kusurlu olduğunu ispat etmelidir. Zira bu hallerde hekimin faaliyeti haksız fiil kapsamında değerlendirilecek olup kusurun önemi dava şartı niteliğindedir.

Malpraktis davalarında görevli mahkeme

Malpraktis davalarında hangi mahkemenin görevli olduğu, hasta ile hekim arasındaki ilişkiye ve hekimin çalışmakta olduğu sağlık kuruluşuna göre belirlenir. Devlet hastaneleri ile kamuya ait diğer sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin kusurundan kaynaklanan zararlar için tazminat talepleri idare mahkemelerinde görülür. Bilinmelidir ki, kamuda çalışan hekimlerin tıbbi hatalarından kaynaklanan tazminat davaları doğrudan hekim aleyhine açılamaz. Bu hallerde malpraktis tazminat davası idare aleyhine açılır ve idare hekime kusuru oranında rücu edebilir.

Özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin kusuru sonucu ortaya çıkan zararlardan kaynaklanan tazminat davaları ise tüketici mahkemelerinde açılacaktır. Burada hekim aleyhine tazminat davası açılabileceği gibi özel hastane aleyhine dava açılması da söz konusudur.

Malpraktis davalarında yetkili mahkeme

Malpraktis davalarında yetkili mahkeme 6100 sayılı HMK m. 6’ya göre belirlenecektir. Buna göre genel yetkili mahkeme, davanın açıldığı tarihte davalı gerçek kişinin yerleşim yeri mahkemesidir. Tüzel kişi davalılar açısından ise Medeni Kanun’un m. 51 hükmü uygulama alanı bulacaktır. Buna göre tüzel kişiliğinin işlerinin yönetildiği yer, yerleşim merkezi olarak kabul edilecektir. Birden fazla şubesi olan bir özel hastanede malpraktis vakası yaşanmış ise, tıbbi hatanın gerçekleştiği yerdeki mahkeme yetkilidir. Mahkemelerin yetkisine dair özellikli bir durum ise tüketici mahkemelerinin görevli olduğu hallerdir. Bu gibi durumlarda tüketicinin yani hastanın yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

Malpraktis davalarında yetki kamu düzenindendir. Bu nedenle hakim tarafından resen gözetilmesi gerekir.

Malpraktis davası zamanaşımı

Malpraktis davalarında zamanaşımı süresi, malpraktisin nerede gerçekleştiğine göre değişkenlik gösterir. Kamuya ait sağlık kuruluşlarında gerçekleşen malpraktis vakalarında öğrenmeden itibaren 1 yıl ve her halükarda 5 yıllık zamanaşımı süreleri söz konusudur. Özel sağlık kuruluşlarında gerçekleşen malpraktis vakalarında ise öğrenmeden itibaren 2 yıl ve her halükarda 10 yıllık süreler söz konusudur.

Tıbbi hatalar, vekalet veya eser sözleşmesi yoluyla kurulan hasta-hekim ilişkisinden kaynaklanmış ise 5 yıllık zamanaşımı süresi söz konusudur. Hekimin ağır kusurlu olduğu malpraktis vakalarında zamanaşımı süresi 20 yıla kadar uzayabilir. Diğer taraftan malpraktis vakaları, ceza hukuku bakımından daha uzun süreli zamanaşımı öngörülen bir cezaya sebebiyet veren bir fiilden doğmuş olabilir. Bu gibi hallerde ceza hukukundaki zamanaşımı süreleri dikkate alınır.

Malpraktis nedeniyle ceza davası

Malpraktis hallerinde hekimin cezai ve hukuki sorumluluğuna gidilebilmesi mümkündür. Bu noktada malpraktis nedeniyle ceza davası, TCK’nın 85 (Taksirle Ölüme Sebebiyet Verme) ve 89’uncu (Taksirle Yaralama) maddelerinde düzenlenen hükümler çerçevesinde açılmaktadır. Hekimin malpraktis nedeniyle bir ceza davasının süjesi olabilmesi için, taksirin varlığı gerekli ve yeterlidir. Tıbben taksir, hekimin tedavi esnasında mesleğinin gerektirdiği dikkat ve özeni göstermemesi şeklinde tarif edilebilir. Taksir ayrıca anılan suçların manevi unsurudur.

Malpraktis davalarında izin şartı

Malpraktis davalarında izin şartı, 2022 yılında yapılan bir düzenleme ile uygulamaya konulmuştur.

Sağlık Bakanlığı, sağlık mesleği icrasıyla ilgili sorumlulukların belirlenmesi ve denetlenmesi amacıyla Mesleki Sorumluluk Kurulu’nu oluşturmuştur. Bu kurul, kamu veya özel sağlık kuruluşlarında ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekimler, diş hekimleri ve diğer sağlık meslek mensuplarının icra ettikleri tıbbi işlemler ve uygulamalar nedeniyle yapılacak soruşturmalara izin vermekle yetkili kılınmıştır. Bu düzenleme ile kamuda veya özelde çalışan hekimler hakkında tıbbi işlem dolayısıyla ceza soruşturması yapılabilmesi Mesleki Sorumluluk Kurulunun iznine bağlanmıştır.

Kurul, Yükseköğretim Kanunu’nun 53. maddesinde belirtilen soruşturma usulüne tabi olanları hariç tutmak kaydıyla, sağlık mesleği icrasıyla ilgili yapılan soruşturmalar için izin verme yetkisine sahiptir.

Kamu kurumlarında ve devlet üniversitelerinde görev yapan sağlık meslek mensuplarının icra ettikleri tıbbi işlemler nedeniyle idare tarafından ödenen tazminatlar konusunda da kurul tarafından karar verilecek ve ilgiliye rücu edilip edilmeyeceği belirlenecektir. Bu değerlendirme sürecinde, ilgili kişinin görevinin gerekliliklerine uygun hareket edip etmediği, görevini kötüye kullanıp kullanmadığı ve kusur durumu dikkate alınacaktır.

Doktorlar malpraktis konusunda endişe etmeli midir?

Doktor kamuda çalışıyorsa maddi ve manevi tazminat davaları doktora karşı açılamaz, devlete karşı açılır. Özel hastanede veya kendi kliniğinde çalışan doktora karşı açılabilir.

Şimdi diyelim ki gerçekten malpraktis söz konusu, sonuçları ne olur?

Önce sorumluluk tiplerinden başlayalım. Hukuk (tazminat) ve ceza sorumluluğu. Ceza sorumluluğu ceza mahkemelerinde yargılanmaya ilişkindir. Doktorlar malpraktis nedeniyle taksirle ölüme sebebiyet verme ve taksirle yaralama suçlarını işleyebilir. Bu suçların yaptırımı hapis ve/veya adli para cezasıdır. Adli para cezası devlete ödenmektedir.

Ceza sorumluluğunu kast ve taksir olarak da ikiye ayıralım. Kast bilindiği üzere bile isteye birini öldürmek veya yaralamaktır. Taksir ise bilerek yapılan bir işin istenmeyen sonucudur. Taksirli eylemde kusur olur. Komplikasyon ise tıbben istenmeyen ancak risk dahilinde gerçekleşebilecek bir sonuçtur. Ameliyat sırasında yanlış damarı kestiniz. Bu taksirdir. Hastaya emboli attı, felç veya öldü. Bu komplikasyondur. Taksirli işlemin cezai anlamda sorumluluğu olur ancak cezası çok daha düşüktür. Komplikasyon sonucu bir zarar doğdu ise bunun cezai sorumluluğu olmaz. Hukuk sorumluluğu tazminata ilişkindir. Bir zarar doğmuşsa maddi ve manevi yönden tazmin edilir. Neticesi sadece parasaldır. Diyelim ki hasta, kusurlu bir işlem neticesinde 1 yıl çalışamadı. Çalışamadığı sürelerin maddi yönden tazmini gerekir. Bu tazminat davacıya (hastaya) ödenir. Komplikasyon sonucu bir zarar doğdu ise bunun tazminat sorumluluğu da olmaz.

Ceza Sorumluluğu Bakımından: Kamu veya özel farketmeksizin; hakkınızda suç duyurusunda bulunuldu ise savcılık tarafından soruşturma yapılabilmesi için Mesleki Sorumluluk Kurulundan izin alınması gereklidir. Malpraktis kesin ise kusurlu olursunuz. En kötü ihtimalle yukarıda ifade ettiğimiz taksirli suçlardan ceza alabilirsiniz.

Tazminat Sorumluluğu Bakımından: Kamuda çalışıyorsanız tazminat davası ancak devlete karşı açılıyordu. Devletçe ödenen tazminatın doktordan geri istenmesi (rücu) için doktor hakkında görevini kötüye kullandığını tespit eden kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı olması gerekiyor. Yani kusurlu olarak malpraktis yaptı iseniz devlet sizin yerinize tazminatı karşılıyor ve sizden de geri istemiyor. Tabi “kasten görevinizi kötüye kullanmadı” iseniz. Üstelik ceza mahkemesi kararının da kesinleşmiş olması lazım. Görevi kötüye kullanmak hukuki bi kavram. Mesela görev nasıl kötüye kullanılır? Arrest gelen hastaya müdahale etmemek görevi kötüye kullanmak olur ya da hastanın tipini beğenmediği için ameliyat etmemek de aynı şekilde.

Bir de tüm bunlara rağmen zorunlu mesleki sorumluluk sigortası yaptırmanız gerekiyor. Çok cüzi miktarlara yapılabiliyor. Üstelik ödediğiniz ücretin yarısını kurumunuz karşılıyor. Yani özetle kamuda çalışan bir hekimin malpraktis açısından endişe etmesi gereken bir durum gerçekten bulunmuyor.

Malpraktis örnekleri nelerdir?

  • Estetik müdahalelerin, protez diş uygulamalarının ve diğer tıbbi ve estetik işlemlerin taahhüt edildiği şekilde gerçekleştirilmemesi,
  • Hekimin hatalı teşhiste bulunması, hastalık teşhisinde hataya düşmesi,
  • Hekimin, hastalığın tedavisine uygun olmayan ilaç kullanması,
  • Hekimin, hastadan aydınlatılmış onam almaması.
Paylaşın
× İletişime Geçin